Ortaasya sokaklarında gezerken garip bir sükûnet hissedersiniz. Bunca yoksulluğa ve bunca daraltılmışlığa insanlar nasıl tahammül eder diye merak edersiniz.
Bölgeye gelen her arkadaşımın/misafirimin gözlemi yaklaşık olarak bu şekildedir.
Yoksulluğu kader, ezilmişliği ise Rus emperyalizmi ile açıklamak (bölgede yaşıyorsanız) sağlıklı bir çözümleme değil. Günlük geliri 3 dolar olduğu söylenen Mısırlı çoğunluğa karşın, çoğunluğu 2 dolardan az gelire sahip bir coğrafyadan bahsediyoruz.
Zengin kaynaklarına rağmen sıkıntı yaşayan insanlar topluluğunu görünce ya da tersinden bakınca azınlık bir gurubun lüks yaşantısını görünce yoksulluğu kader ile açıklamanın zorluğu daha iyi anlaşılıyor.
Türkiye’den bakınca yoksulluğun ve ezilmişliğin faturası en kısa yoldan Rusya’ya çıkartılır. Çünkü Rusya “kominist”tir, çünkü Rusya Çeçenlere zulmetmektedir, Çünkü Rusya yıllarca buraları sömürmüştür…
Fotoğrafa içerden bakınca Rusya’dan çok mevcut sistemleri ve sistemlerin ürettiği insanları masaya yatırmak gerekir. Belki de yine tersinden bakınca mutlu azınlığın ürettiği sistemi…
Her biri ayrıntılı değerlendirme gerektiren yukarıdaki problematikleri bir süreliğine ötelersek; bugünkü fotoğrafta en net göreceğimiz şey yoksulluk ve ezilmişlik olacaktır.
Ve bunun getirdiği mutsuzluk…
İşte bu mutsuzluğu Tunus, Mısır, Ürdün sokaklarındaki psikolojiye benzetiyorum.
Mısır’da gördüğüm mezarlıklardaki kulübe evlerle Ortaasya’da gördüğüm derme çatma barınaklar arasında fark yok. Hatta “barınaksızlar”ın (evsiz değil) oranına da bakınca daha kötü bir tabloyla karşılaştığımızı bile söyleyebiliriz.
Mısır’da sokakta yürürken insanların bakışlarında/görünüşlerinde hissettiğim yoksulluk ve ezilmişlikle Bişkek, Duşanbe hatta Belarus-Moskova sokaklarında hissettiklerim pek farklı değil.
Bir toplumu kişi başına düşen GSMH’lı rakamlarla ifade etmek yalnız başına bir anlam ifade etmiyor. Olması gerekenle olan arasındaki kıyastır insanları yoksullaştıran ya da ezilmiş kılan.
Ortaasya’yı büyük ölçüde Rusya’nın hinterlandı olarak değerlendirmek gerekir. Rusya büyüyor, Rusya toparlanıyor ama bir taraftan da Rusya sosyal anlamda çöküyor. Rusya’yı bugünlere getiren günah keçisi ilan ettiğimiz “kominizm”in sosyal başarısıydı.
Ekonomik olarak büyüyor Rusya ama sosyal olarak sıkıntıda. Bu sıkıntılar 2 ay önce “Kafkaslarla Nasyonalistler” arasındaki etnik çatışma gibi gösterdi kendini ve geçen hafta Domodedova Havaalanında 35 insanın ölümüyle sonuçlanan intihar saldırılarıyla neticelendi.
Ve dün en büyük iki şehir olan Moskova ve St. Petersburg'da “gençler”in gösterileri oldu. Gençlere vurgu yaptım çünkü Kuzey Afrika hattındaki isyanla en benzeşen sembolik yön budur.
Aynı paralelde değerlendirebileceğimiz 2010’daki Kırgız devrimi ve daha geçen hafta istifa eden 2 bakanın koalisyonu tehlikeye düşürmesi…
Son Belarus gösterileri, gözaltılar ve AB tarafından devlet başkanı Lukaşenko’nun tüm mal varlığına el konması…
Ya da (geçmişte gündemde olmuş olsa da) daha dün Kazakistan Cumhurbaşkanı’nın erken seçim kararı alması, Özbekistan’daki gergin atmosfer, Azerbeycan’da bir süredir oluşan tepki üzerine küçük reformist atraksiyonlar…
Yukarıdakilere benzer onlarca örnekleme yapılabilir ama önemli husus, Rusya ve hinterlandı olan Ortaasya coğrafyasındaki derin rahatsızlığı görebilmek ve doğru okuyabilmektir.
Başa dönersek;
İsyan Ortaasya’ya sıçrar mı?
Elcevap;
Böyle giderse Ortaasya muhakkak isyan eder!
Bu isyan Tunus-Mısır gibi devletlerden mi ateşini alır yoksa kendi içinden mi bilinmez.
Diğer bilinmeyen de isyanın ne zaman olacağı?
Yarın mı? Bir yıl sonra mı? Beş yıl sonra mı?
Kesin olan şu ki;
Bu terazi bu sıkleti kaldırmaz! (Bu yazı 02.02.2011 tarihinde Timetürk sitesinde yayımlanmıştır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder