İmam Hatip okullarının sayısı son iki yılda hızla arttı. Bunu
eleştirenler, İmam Hatiplerin henüz eski oranına dahi ulaşmadığını göz ardı
ederek eleştiri yapmaktadırlar. Bugünkü İmam Hatip öğrenci sayısı ülkemizdeki
tüm öğrencilerin %10’una bile tekabül etmemektedir. Oysa bu oran 28 Şubat
öncesinde %12’ler civarındaydı. Yani İmam Hatip öğrencileri nicelik olarak
henüz mağduriyetin başladığı dönemdeki oranı dahi yakalayabilmiş değil. Bir
bakıma 28 Şubat’ın İmam Hatip okullarına yönelik zulmü henüz tam anlamıyla telafi
edilememiş olduğundan bu eleştirileri makul görebilmek de kanaatimce pek mümkün
değil.
Fakat bu artışla beraber en önemli husus, niceliğin hızına,
niteliğin eşlik edememiş olmasıdır. İmam Hatip okullarını kendilerine dert
edinmiş, bu okulların ülke geleceği için önemine inanan kişi ya da guruplar (bir
kısım cemaatler, vakıflar, dernekler, merkezler) bu bağlamda faaliyetler
yapmakta, mümkün olduğunca kaliteyi arttırmaya dönük çaba göstermektedirler.
Ama sayının hızlı bir şekilde artmasının doğurduğu kontrolsüzlük sebebiyle
oluşmuş olan karmaşayı düzenleyecek mekanizmaların yetersizliği dolayısıyla
niteliğe odaklanmanın tatmin edici olmaması önemli bir problem olarak önümüzde
durmaktadır. İmam Hatiplerin önünün açılmasını önemli bir merhale olarak
görmekle beraber ani büyümenin getirdiği sıkıntılarla yüzleşerek sorunları minimize
etme çabaları elbette takdire şayandır.
Tüm bu kişi ve kuruluşlar kendi kapasitelerince ve alanlarının
elverdiği ölçüde niteliğe katkıda bulunmaya çalışsalar da denebilir ki İmam
Hatip öğrencileri ile ilgili çalışmalarda bir curcuna yaşanmaktadır. Çok
başlılığın alabildiğine fazla olduğu bu alanda çalışmalar arasında koordinasyon
olmaması önemli sorunlara sebebiyet vermektedir. Çoğu zaman herkesin yaptığı
işi hiç kimse yapmamakta ve maalesef çalışma yapan gurupların bir kısmı birliktelik
duygusundan çok alan kapma kaygısıyla hareket etmektedirler.
Böyle bir dönemde İmam Hatip okullarında gençlerimizin
niteliğini arttırmaya dönük çabalarda kişisel gayretlerin de anlamlı ve etkili
olduğunu görmekteyiz. Seksenli ve doksanlı yıllarda okuduğumuz İmam Hatip
okullarında da benzer şekilde kişisel çabaların çok önemli rolü vardı.
Okulların çoğunda bir öğretmen ya da bir idareci bir başına o okulun
toparlanmasında önemli rol üstlenebilmekteydi. Bazen bir öğrenci bir sınıfı
yönlendirmekteyken bazen de bir veli bir okulun en önemli teknik problemlerini
dayanışma ile çözebilmekteydi.
Necip Fazıl’ın “Kim var diye seslenilince sağına ve soluna
bakmadan ben varım!” diye ifade ettiği yaklaşımla bugünlerde de “ben varım”
diyebilen öğretmenlere, yöneticilere, velilere ve en önemlisi
öğrencilere/gençlere ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim. İmam Hatip okullarımızı
muhtelif zamanlarda gezdiğimizde, öğrencilerimizle ve öğretmenlerimizle
hasbihal ettiğimizde umut vadeden kişileri ve teşebbüsleri görmekteyiz. Bu teşebbüsler
şüphesiz önümüzdeki yıllarda İmam Hatip okullarındaki nitelik problemini büyük
ölçüde giderecektir. Ama en önemli mesele sayıları ikibini aşan İmam Hatip
okullarında digergamlık duygusu ile öğretmenlerin, idarecilerin, velilerin ve
gençlerin öncülük yapacak yeni çığırlar açmasıdır.
Bir kişinin nelere kadir olduğunu, koca bir okulu nasıl dönüştürebildiğini
Arnavutköy’deki okulu ziyaretimizde keşfettik. Haraççılar İmam Hatip
Lisesi’ndeki gençlerin birer Kudüs aşığı olduklarını, bir kısmının kendi
imkanlarıyla Kudüs’e gittiğini ve bir kısmının da hayırseverlerin katkısı ile Kudüs’e
gönderildiklerini gördük. Tüm bu çabanın arkasında Ali Yelgün öğretmenimiz var.
Yıllardır kendini Kudüs davasına adamış Ali Hoca, iki yıldır öğretmenlik
yaptığı bu okulu; öğrencisiyle, öğretmeniyle, velisiyle heyecanlandırmış ve yetim
öğrenciler dahil Kudüs’e gidebilmelerine zemin hazırlamış. Bir öğretmen bir
başına bir okulu dönüştürebilmişse her okulda birkaç idealist öğretmen, kararlı
idareci, fedakar veli, yiğit genç neler yapmaz ki!
İmam Hatip okulunu kitap meclisine çevirecek bilge
öğretmenlere ihtiyacımız var…
İmam Hatip okulunu sanat merkezine çevirecek sevdalı
öğretmenlere ihtiyacımız var…
İmam Hatip okulunu insani yardım ortamına çevirecek yardımsever
öğretmenlere ihtiyacımız var…(Bu yazı 05.12.2014 yılında Gerçek Hayat dergisinde yayımlanmıştır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder