20 Şubat 2015 Cuma

Şubat'ın Bereketi

''Bir zamanlar bu şehirde konuksever, sıcak yürekli, dost canlısı iyi insanlar, ceren gibi, kırmızı mercan gözlü, uzun boyunlu, kalem kulaklı, suna gibi cins atlar vardı. Onlara ne oldu? Yaşlı adamdır ki, azıcık doğruldu, ak sakalı kirli, titredi, yüzü eski bir ışıkla parıldadı, derin bir aaah dedi, ciğeri söken. Aaaah! Duvara sırtını iyice verdi. Neden sonra gözlerini açtı: ''O iyi insanlar,'' dedi, ''O güzel atlara bindiler çekip gittiler.''
(Yaşar Kemal)

Seksenli yıllardan bu yana Şubat ayı “şehitler ayı” olarak bilinir ve kutlanır. “Kutlanır” dedim çünkü şehitlik bir makam olarak değerlendirilir ve o makama çıkılır. O makam şeref madalyası gibi bir ödüldür, ödül töreni “kutlanır”…
O yıllarda önemli bazı gelişmeler olmuştu; İran’da devrim olmuş, Afganistan işgal edilmiş, Türkiye’de gençler arasındaki ideolojik farklılıklar çatışmaya dönüşmüştü. Sağ ve sol ideolojilerle kendini tanımlayamayan İslamcı gençlik bu dönemde ortaya çıkmış ve Akıncılar adıyla Erbakan Hoca’nın etrafında yer almışlardı…
MTTB’nin farklı bir uzantısı sayılabilecek Akıncılar’ın fikri temelleri henüz zenginleşmemişse de iki önemli yaklaşımları vardı; birincisi sağ-sol çatışmasında taraf olmamak ve çatışmaya girmemek, ikincisi ise dünyanın neresinde olursa olsun Müslümanları kardeş bilip bu uğurda çaba sarfetmek…
O günün şartlarında Akıncılar zaman zaman “nefs-i müdafaa” dışında çatışmaya girmemiş, buna rağmen saldırılara uğramış ve önemli mensuplarını şehit vermişlerdir. 23 Şubat 1979’da Molla Sadrettin’in oğlu Metin Yüksel’in Fatih Camisi avlusunda şehit edilmesi Akıncılar’ı çok etkilemiş ve ta o döneme dayanan kırılmalara da zemin hazırlamıştır…
Metin Yüksel gibi çok sevilen ve cesareti ile bilinen bir Akıncı’nın şehadeti Türkiye’deki gençler arasında sembolik bir etki uyandırmış ve Şubat ayı Şehitler ayı olarak kutlanır olmuştur. Bu kutlamada şüphesiz İran ve Afganistan’da şehit olan çok sayıda ismin ve Dünyanın farklı coğrafyalarında şehit olan isimlerin de etkisi olmuştur. İran’daki devrim süreci çok kıymetli insanların şehadetine sebep olmuş ve hatta sonrasında da önemli alimlerin ve eylem adamlarının şehadeti devam etmiştir. Afgansitan ise bir tür şehadet mektebi olmuş, dünyanın bir çok yerinden giden Müslümanlar Afganistan’da şehadet şerbeti içmiştir…
Şubat ayında ayrıca İskilipli Atıf şapka kanunundan dolayı idam edilmiş, Malcolm X konferans verirken vurulmuş, Hasan El-Benna, Abba Musavi, Zelimhan Yandarbiyev gibi çok sayıda kıymetli insan şehit edilmiştir…
Akıncıların ve Metin Yüksel’in sıkça tekrarladıkları “Şehadet bir çağrıdır tüm nesillere ve çağlara!” sözü şehitliğin mesajını en güzel şekilde anlatan sözlerdendir. Bir mesajdır şehadet, kendinden sonrakilere bir katkıdır. Onlar için bir engeli kaldırmak, bir yol açmaktır…
Şehitlik fedakarlıktır, fedakarlığın zirvesi olan canından vazgeçebilmektir. Nekrofili diye adlandırılan “ölü sevicilik”le zerre kadar ilgisi yok şehadetin. Şehitlik bir yaşam biçimidir, yaşamak ve yaşatmak için çaba sarfetmektir. Bu çaba içerisindeyken “sırası geldiğinde” Rabbine sığınıp korkmadan yoluna devam etmektir…
Şehitlik bir lütuftur, her isteyene verilmez, her isteyen ulaşmaz. Her ulaşan da şehit olmaz. Şehitlik matematiksel bir hesapla candan geçmek değildir, şehit yaşanır ve şehit ölünür. Başta da belirttiğimiz gibi şehitlik bir makamdır, o makama büyük zorluklar sonucunda ulaşılır…

Son olaylarda Mısır’da şehit olan bir tıp öğrencisinin cebinden günlük programı çıkmıştı. O çok yönlü programa ya da Esma’nın şehadetine bakanlar şehadetin kuru bir çaba ile olamayacağını görürler. Şehitlik ölüme körü körüne gitmek değil, ölüm çağırdığında nefsini değil ukbayı seçmektir. Şehit gibi yaşayarak dünyayı terketmektir…
Şehitler aynı zamanda bir milletin tarihidir, hafızasıdır. Tarihinde sahip çıkmak şehitlerine de sahip çıkmakla olur…
Türkiye’de Şubat ayında şehitlerle ilgili programlar yapılır, sembolik olarak 23 Şubat’ta Metin Yüksel’in şehit edildiği Fatih Camisi avlusuna gidilir ve hala kırmızıya boyalı zeminde dualar edilir, marşlar söylenir…

 “O iyi insanlar, o güzel atlara binip gittiler…”

(Bu yazı 20.02.2015 tarihinde Gerçek Hayat dergisinde yayımlanmıştır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder