''Bir zamanlar bu şehirde konuksever, sıcak yürekli, dost canlısı iyi insanlar, ceren gibi, kırmızı mercan gözlü, uzun boyunlu, kalem kulaklı, suna gibi cins atlar vardı. Onlara ne oldu? Yaşlı adamdır ki, azıcık doğruldu, ak sakalı kirli, titredi, yüzü eski bir ışıkla parıldadı, derin bir aaah dedi, ciğeri söken. Aaaah! Duvara sırtını iyice verdi. Neden sonra gözlerini açtı: ''O iyi insanlar,'' dedi, ''O güzel atlara bindiler çekip gittiler.''
(Yaşar Kemal)
Seksenli
yıllardan bu yana Şubat ayı “şehitler ayı” olarak bilinir ve kutlanır.
“Kutlanır” dedim çünkü şehitlik bir makam olarak değerlendirilir ve o makama çıkılır.
O makam şeref madalyası gibi bir ödüldür, ödül töreni “kutlanır”…
O yıllarda
önemli bazı gelişmeler olmuştu; İran’da devrim olmuş, Afganistan işgal edilmiş,
Türkiye’de gençler arasındaki ideolojik farklılıklar çatışmaya dönüşmüştü. Sağ
ve sol ideolojilerle kendini tanımlayamayan İslamcı gençlik bu dönemde ortaya
çıkmış ve Akıncılar adıyla Erbakan Hoca’nın etrafında yer almışlardı…
MTTB’nin
farklı bir uzantısı sayılabilecek Akıncılar’ın fikri temelleri henüz
zenginleşmemişse de iki önemli yaklaşımları vardı; birincisi sağ-sol
çatışmasında taraf olmamak ve çatışmaya girmemek, ikincisi ise dünyanın neresinde
olursa olsun Müslümanları kardeş bilip bu uğurda çaba sarfetmek…
O günün
şartlarında Akıncılar zaman zaman “nefs-i müdafaa” dışında çatışmaya girmemiş, buna
rağmen saldırılara uğramış ve önemli mensuplarını şehit vermişlerdir. 23 Şubat
1979’da Molla Sadrettin’in oğlu Metin Yüksel’in Fatih Camisi avlusunda şehit
edilmesi Akıncılar’ı çok etkilemiş ve ta o döneme dayanan kırılmalara da zemin
hazırlamıştır…
Metin Yüksel
gibi çok sevilen ve cesareti ile bilinen bir Akıncı’nın şehadeti Türkiye’deki
gençler arasında sembolik bir etki uyandırmış ve Şubat ayı Şehitler ayı olarak
kutlanır olmuştur. Bu kutlamada şüphesiz İran ve Afganistan’da şehit olan çok
sayıda ismin ve Dünyanın farklı coğrafyalarında şehit olan isimlerin de etkisi
olmuştur. İran’daki devrim süreci çok kıymetli insanların şehadetine sebep
olmuş ve hatta sonrasında da önemli alimlerin ve eylem adamlarının şehadeti
devam etmiştir. Afgansitan ise bir tür şehadet mektebi olmuş, dünyanın bir çok
yerinden giden Müslümanlar Afganistan’da şehadet şerbeti içmiştir…
Şubat ayında
ayrıca İskilipli Atıf şapka kanunundan dolayı idam edilmiş, Malcolm X konferans
verirken vurulmuş, Hasan El-Benna, Abba Musavi, Zelimhan Yandarbiyev gibi çok
sayıda kıymetli insan şehit edilmiştir…
Akıncıların
ve Metin Yüksel’in sıkça tekrarladıkları “Şehadet bir çağrıdır tüm nesillere ve
çağlara!” sözü şehitliğin mesajını en güzel şekilde anlatan sözlerdendir. Bir
mesajdır şehadet, kendinden sonrakilere bir katkıdır. Onlar için bir engeli
kaldırmak, bir yol açmaktır…
Şehitlik
fedakarlıktır, fedakarlığın zirvesi olan canından vazgeçebilmektir. Nekrofili
diye adlandırılan “ölü sevicilik”le zerre kadar ilgisi yok şehadetin. Şehitlik
bir yaşam biçimidir, yaşamak ve yaşatmak için çaba sarfetmektir. Bu çaba
içerisindeyken “sırası geldiğinde” Rabbine sığınıp korkmadan yoluna devam
etmektir…
Şehitlik bir
lütuftur, her isteyene verilmez, her isteyen ulaşmaz. Her ulaşan da şehit
olmaz. Şehitlik matematiksel bir hesapla candan geçmek değildir, şehit yaşanır
ve şehit ölünür. Başta da belirttiğimiz gibi şehitlik bir makamdır, o makama
büyük zorluklar sonucunda ulaşılır…
Son
olaylarda Mısır’da şehit olan bir tıp öğrencisinin cebinden günlük programı
çıkmıştı. O çok yönlü programa ya da Esma’nın şehadetine bakanlar şehadetin kuru
bir çaba ile olamayacağını görürler. Şehitlik ölüme körü körüne gitmek değil,
ölüm çağırdığında nefsini değil ukbayı seçmektir. Şehit gibi yaşayarak dünyayı
terketmektir…
Şehitler
aynı zamanda bir milletin tarihidir, hafızasıdır. Tarihinde sahip çıkmak
şehitlerine de sahip çıkmakla olur…
Türkiye’de
Şubat ayında şehitlerle ilgili programlar yapılır, sembolik olarak 23 Şubat’ta
Metin Yüksel’in şehit edildiği Fatih Camisi avlusuna gidilir ve hala kırmızıya
boyalı zeminde dualar edilir, marşlar söylenir…
“O iyi insanlar, o güzel atlara binip
gittiler…”
(Bu yazı 20.02.2015 tarihinde Gerçek Hayat dergisinde yayımlanmıştır)
(Bu yazı 20.02.2015 tarihinde Gerçek Hayat dergisinde yayımlanmıştır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder